Jump to content

User:AllaHuBel

From Wikipedia, the free encyclopedia

An unfinished sentence: "God is greater ...": https://en.wikipedia.org/wiki/Talk:Takbir#An_unfinished_sentence:_.22God_is_greater_....22

Hu (Sufism)

https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Talk:Muhammad&oldid=594419393#Why_a_part_of_the_information_about_him_is_hidden.3F

https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=User:Sinallah&oldid=589488742

https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=User_talk:Crescentgod&oldid=580643237

https://en.wikipedia.org/wiki/User:Crescentgod

https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Rub_el_Hizb&oldid=592822060

https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Jinn&diff=prev&oldid=601707346

http://religionresearchinstitute.org/Mohammad/occultism.htm

http://www.harvardhouse.com/muhammad_spiritual_experiences.htm

https://en.wikipedia.org/wiki/Criticism_of_Muhammad#Psychological_and_medical_condition


Âdem'e secde, Şeytan'ın azdırılması ve kader

[edit]
Olayın başı: (insanlar) yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek - Melekler
Olayın sonu: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz - Allah

Adem'e secde konusunun merkezinde Allah, Adem, melekler ve Şeytan bulunur. Bu olayın birçok yönü vardır ve bunlardan birisi de Şeytan'ın azdırılması konusudur. Bu konu aynı zamanda hem Şeytan'ın, hem de insanların kaderlerini ilgilendirmektedir. Burada ortaya çok önemli bir soru çıkmaktadır: Şeytan'ın azdırılması onun kaderi miydi?

Kader konusu ve olayların gelişiminde ortaya birçok konu çıkmaktadır. Örneğin Şeytan'ın azdırılması -azması değil, Allah tarafından azdırılması- konusunda ne denilebilir? Bu onun kaderi miydi? Yoksa Şeytan kendiliğinden mi azıp yoldan çıktı? Eğer burada kader konusuyla ilgili olarak, Allah Şeytan'ın azarak yoldan çıkacağını önceden biliyordu, denilecekse; o zaman şunu da düşünmek gerekir. Allah sonradan bozgunculuk yapacak kişileri bile bile neden yaratmaktadır? Bir firma sahibi, şirkete zarar verecek kişileri bile bile işe alır mı? Ayrıca Şeytan şöyle demektedir: "Öyle ise beni azdırmana karşılık ..." Bu sözler doğruysa, Şeytan'ı Allah mı azdırarak yoldan çıkmasına neden olmuştur? Eğer Şeytan'ı azdıran Allah değilse, bu neden özellikle belirtilmiyor?

Kader, Allah'ın herşeyi önceden bilmesi olarak tarif edildiğinde de şunu sormak gerekir. "Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?" Allah Şeytan'a bu soruyu neden sormaktadır? Zaten onun hakkındaki herşeyi daha onu yaratmadan önce bilmiyor muydu? Eğer bu soru, yanıtı istenmeyen bir soru ise, o zaman şunu düşünmek gerekir. Allah sonucunun kötü olacağını bildiği şeyleri, durumları ve kişileri neden yaratmaktadır? Yani Şeytan'ın azacağını ve sorusuna karşılık olarak, "Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" diye yanıt vereceğini bildiği bir kişiyi neden yaratmıştır?

Burada kader konusunda insanların yaşamlarını kökten etkileyecek başka çok önemli bir durum daha çıkmaktadır. Bu Şeytan'a izim verilmesi konusudur. Bu konu o kadar önemlidir ki, aslında insanlığın saptırılarak yoldan çıkmaları konusudur. Yoldan çıkan insan ve toplumların da neler yapabileceklerini kanlı tarih sayfaları gösteriyor zaten. "İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi." Soru şudur. Allah, sırf Şeytan bunu istedi diye Şeytan'a bir mühlet vermek zorunda mıydı? Biz, böyle birşeyi kendimizle ilgili bir konuda kabul eder miydik? Peki Allah bunu kabul edebiliyorsa, o zaman bunun sonuçlarının ne olacağını ve hatta Şeytan'ı yaratırken, hatta belki yaratmadan bile önce onun kendisinden böyle bir talepte bulunacağını bilmiyor muydu?

Araf 11 Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. 12 Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. 13 Allah: Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu. 14 İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi. 15 Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu. 16 İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. 17 "Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi. 18 Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!

Sonuç hem Şeytan için, hem de insanlar için oldukça kötü bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu sonucu Allah mı istedi? İstemediyse, gene de sonucu bile bile (madem kader Allah'ın herşeyi önceden bilmesidir) neden bu olayların olmasına izin verdi? Hatta melekler kendisini de uyarmışlardı zaten. Peki melekler bütün bunları bilirken Allah bilmiyor muydu? Melekler Allah'ı şu sözlerle uyarmışlardı: "Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi."

Burada ortaya şu önemli soru çıkıyor: Melekler insanların kaderini nasıl bilebildiler? Melekler gaybı bilirler mi? Üstelik insanlar daha yaratılmamışlardı bile!

Ya Şeytan'ın azdırılması konusu için ne denilebilir. Bu konunun bir yanı Şeytan'ın kaderi olmakla birlikte bu kaderin oluşmasında Allah'ın belirli bir rolü de vardır. Yani olayda dört grup görüyoruz. Melekler, Allah, Şeytan ve insanlar. Peki Şeytan nasıl azdırıldı?

Bakara 30 Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. 31 Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. 32 Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler. 33 (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi. 34 Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu. ... 39 İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar.

Burada olayı açıklarken ayetlerin arasında ara verip satırların arasındakilerin neler demek istediğine bir bakalım. Olayı inceleyelim. Kendimizi bir mahkeme salonundaki gözlemci yerine koyarak olaylara bakmaya çalışalım.

Bakara 30 Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.

Bu ayette Allah yeryüzüne halife olacak bir insan yaratmakla ilgili düşüncesini meleklere açıklıyor. Melekler ise buna makul bir uslupla itiraz ediyorlar. Allah karşılık olarak kendisinin onlardan daha iyi bildiğini söylemektedir.

Bakara 31 Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.

Allah kendisinin herşeyi daha iyi bildiğini ve aslında meleklerin birşey bilmediğini ispat edercesine bir yola başvurur ve Adem'e bütün isimleri öğretir. Ve bu isimlerin neler olduğunu meleklere sorar. "Eğer siz sözünüzde sadık iseniz..." derken de, hani bana akıl veriyordunuz ya, gene bu tutumdaysanız bana şunların isimlerini söyleyin der.

Bakara 32 Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.

Melekler gene çok saygılı bir şekilde konuşarak, "senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur" derler. Melekler gayet makul bir yanıt verirler. Ancak bu yanıt kısaca "bizim bilgimiz yoktur" şeklinde değildir. Melekler "senin bize öğrettiklerinden başka" diyerek cümleye başlarlar. Yani melekler aslında şunu derler. "Sen bize birşey öğretmedikçe biz birşey bilemeyiz." Aslında burada gizli bir anlam, ironik bir anlatım tarzı vardır. Yani melekler aslında Allah'ın kendilerine öğrettiklerinden başka şeyleri de bilmektedirler, ama burada Allah'a karşı açıkça itiraz ederek, kendilerinin onun öğrettiklerinden başka bilgileri de olduğunu söyleyememektedirler. Gerçekte içlerinden öyle düşünmeseler de, Allah'tan korktuklarından dolayı öyle demek zorunda kalıyorlar. Ayrıca Allah'ın insanı yaratırken meleklerin itirazına karşılık olarak böyle bir yola başvurması ise konuyu başka mecralara çekmek anlamına gelen bir harekettir. Melekler sadece şunu iddia ettiler: "(insanlar) yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek". Bu iddiaya karşılık olarak Allah'ın Adem'e bütün isimleri öğretmesi ve Adem'inde bunların yanıtlarını vermesi, yalnızca iddiayı çarpıtmak anlamına gelir. Melekler şunu iddia etmediler. "Adem senin ona öğretmene karşılık, gene de hiç bir şey bilemez". Melekler insanların yeryüzünde fesat çıkaracağını ve kan dökeceklerini iddia ettiler. Ve sonuç onların dedikleri gibi oldu. Bir örnek verelim. Bir firmada çalışıyoruz ve işe alınacak bazı kişiler hakkında bazı iddialarda bulunuyoruz. Diyoruz ki, bu kişiler çok kötü şeyler yapacaklar. Ama patron dinlemiyor, siz ne bilirsiniz ki! diyerek, bu kişileri işe alıyor. Ve hemen bu kişilere bize söylemediği bazı sırlarını veriyor ve haklı olduğunu kanıtlamak için de, bizden bu sırları bilmemizi istiyor. Biz ne düşünürüz? Yahu adam yıllarca bizimle sırlarını paylaşmamış ama dün gelmiş şu adamlara sırlarını veriyor. Ama bizim iddiamız bu değildi ki. Biz bu kişiler firmada kötü işler yapacaklar dedik; sonuçta bu kişiler kötü işler yaptılar mı yapmadılar mı, önemli olan bu. Ama olay bu kadarla kalsa gene iyi.

Bakara 33 (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.

Bu durumda acaba melekler ne düşünmüş olabilirler. Melekler mecburiyetten seslerini kesiyorlar ve Allah'ı uyarmalarının birşeyi değiştirmeyeceğini anlıyorlar. Ama gene de Allah'ın bu davranışlarının yanlış sonuçlar doğuracağını biliyorlar. Bunu bir kere söylediler ve Allah onların birşey bilmeyen varlıklar olduklarını kanıtlama yoluna gitti. Şimdi aynı hataya düşüp bu konuda ısrarcı olmanın meleklere bir faydası olmayacağından melekler sözlerini geri almadan "senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur" şeklinde kendilerinin de inanmadıkları bir cevapla Allah'ı yatıştırmaya çalışırlar. Yani aslında Allah'a doğruyu söylemektense ona dalkavukluk etmenin kendileri için daha hayırlı bir yol olduğunun farkına varmışlar ve ona göre bu sözleri söylemekteler. Bu melekler sonucun kötü olacağını bir kere söylediler ama sözlerini dinletemedikleri gibi Allah tarafından azarlandılar. Şimdi onlar için bekleyip kötü sonuçların ortaya çıkmasını görmekten başka bir yol kalmıyor. Burada geçerli olan kural akıl ve mantık değildir, geçerli olan Allah'ın kendisinden başka kimsenin uyarısını dinlememesidir. Yani dediğim dedik, bir tavırla herşeyi ben bilirim deyip duruyor. Ama Allah'ın yanlış kararları ve davranışları gene burada bitmiyor.

Bakara 34 Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu.

Şimdi de Allah meleklerden çok büyük bir talepte bulunuyor. Gelin şu Adem'e secde edin. Yani melekleri utandırmak ve küçülterek onurlarını ayak altına almak için ne gerekiyorsa yapıyor. Melekler ne yapsınlar. Mecburen secde ediyorlar. Ama biri ortaya çıkıyor ve "Ne bu rezillik kardeşim ya!" diyor. "Bizi maskaraya çevirip maymun etti be kardeşim. Biz bu kadar onursuz muyuz. Hiç mi bizim bir değerimiz yok" diyor ve secde etmiyor. Allah bu meleğe, Şeytan'a sanki iyi bir şey emretmiş gibi soruyor.

Araf 12 Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.

Şeytan burada doğru bir şey söylüyor. "Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın...". Yani su küçüğün, söz büyüğün. Küçükler büyüklerin elini öper, tersi değil.

Araf 13 Allah: Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.

Allah karşılık olarak "Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir." diyor. Ama burada bir yanılgı var. Yukarıdaki olayın gelişimine göre, Şeytan büyüklük taslamıyor, yalnızca küçülmemek istiyor. Yani onurunu korumaya ve aşağılanmamaya çalışıyor. Bu da yalnızca Şeytan'a özgü bir davranış değildir. Herkes aslında böyle hisseder. Yalnızca diktatörlükle yönetilen ülkelerde insanlar can korkusundan dolayı, başlarındaki diktatörlerin makul olmayan tersine sadistlik ve psikopatlık yansıtan isteklerine boyun eğmişlerdir. Bazı kişiler de karşı geldiklerinden öldürülmüşlerdir. Ama bazı kişiler bu diktatörlerin isteklerini yerine getirmektense, Şeytan gibi kahramanca herşeyi göze alabilmişlerdir. Üstelik bu Şeytan daha da ileri giderek Allah'a karşı şu sözleri söyler:

Araf 17 "Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi.

Allah neden bu davranışıyla Şeytan'ı azdırmıştır. Gerçi melekler azmamışlar ama acaba Allah'ın herşeyi doğru bildiğine ve daha da önemlisi doğru davrandığına ikna olmuşlar mıydı acaba?

Araf 18 Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!

Burada cehennem konusu da var. Demek ki kaderde var olan bütün bu olayların sonucunda birçok kişi cehenneme kadar gidecektir. Yani Allah sonuçta bazı kişilerin kendisine itaat etmeyeceğini ve böylelerini cehennemde sonsuza dek yakacağını en baştan bildiği halde onları yaratmıştır.

Bakara 39 İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar.

Buradaki konunun perde arkasını görmek için önce amacı bilmek gerekiyor. Amaç nedir? Şeytan'ın azdırılmasının suçunun aslında Allah'a ait olduğunu göstermek mi? Şeytan'ın insanları cehennemlik etme çabalarının da aslında Allah'ın bu mantıksız söz ve davranışlarının dolaylı bir sonucu olduğunu göstermek mi?

Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz

En sonunda sonucun meleklerin dedikleri gibi olması ve Adem'e secde olayının bu şekilde aktarılması işin içinde başka şeyler olabileceğini akla getirmektedir. Konu esas olarak insanların bugünkü durumuna da değiniyor. Yani insanların kaderi konusuna. Sonuç meleklerin dediği gibi oluyor ve ne kadar ilginç ki, bu fesat ve kan dökme konusundaki meleklerin düşünceleri Allah'ın emriyle gerçekleşmiş oluyor. Sonuç olarak ta bu bütün insanlığın kaderi olmuş oluyor.

Bakara 30 Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. Bakara 31 Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Bakara 32 Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.
Bakara 36 Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.

Özet olarak ortaya şu çıkıyor:

Sonuç meleklerin dediği gibi oldu. Yani melekler Allahı uyarmışlardı:

Melekler: (insanlar) "yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek"

Binlerce yıllık insanlık tarihi ne gösteriyor? Yapılan onca savaşlar, çekişmeler, katliamlar, sokak çatışmaları, aile içi şiddet vs. neyi gösteriyor? İnsanların gerçekten yeryüzünde fesat çıkarıp kan döktüklerini.

Allah: "Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz"

Bu sözler neyi gösteriyor? İnsanların yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökmelerinin nedenini mi? Yukarıdaki sözler şu şekilde olsaydı acaba insanların kaderi daha değişik olur muydu? Örneğin:

Allah: "Hepiniz birbirinizi seven, candan dost ve kardeş olarak ininiz"

Acaba konunun gelişimine göre insanların bir kısmının diğerine düşman olarak cennetten yeryüzüne inmesinin bir gereği var mıydı?

Melekler: "Biz demiştik ama dinletemedik."

Şeytan'a verilen mühlet konusu da başka bir önemli ayrıntıyı içermektedir. Çünkü Şeytan Allah'tan mühlet aldıktan sonra tehdite başlıyor. Bu yüzden ayetlerin buradaki sıralamalarına dikkat etmek çok önemlidir.

Araf 11 Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. 12 Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. 13 Allah: Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.

En önemli dönüm noktası anı:

Araf 14 İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi. 15 Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu.

Allah Şeytan'a burada hangi nedenlerle, gerekçelerle mühlet veriyor? Allah burada Şeytan'a söz verdi ve sözünü artık geri alamaz ya, şimdi Şeytan, elinde mühlet kozu olduğundan daha önce söyleyemediği sözleri söyleyebilir! Artık Allah'a ve insanlara karşı içinde gizlediği öfkesini ortaya dökebilir. Burada Allah Şeytan'a izin verdiğinde Şeytan arkasından şu sözleri söylüyor.

Araf 16 İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Araf 17 "Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi.

Şeytan bu sözleri mühlet aldıktan sonra söyleyerek, Allah'ı aldatmış mı oluyor? Baştan bu sözleri söyleseydi, Allah ona bu mühleti verir miydi? Şeytan Allah'ı oyuna getirebilir mi? Allah Şeytan'ın aklından geçenleri, öfkesini ve kendisine bu sözleri söyleyeceğini önceden bilmiyor muydu?

Araf 18 Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!

Burada ortaya artık iş işten geçmiş bir durum çıkıyor. Ve sanki Allah burada oyuna getirilmiş olmanın öfkesiyle bu sözleri söylüyor. Sanki melekler ve Şeytan Allah'tan daha akıllı, mantıklı, tutarlı ve zekidirler. Sanki Allah Yaratıcı olmanın ötesinde akıl, mantık dışı hareket ediyor ve ne yaptığını bilmeyen biri gibidir. Allah sanki küçük bir çocuk aklına sahip biri olarak gösteriliyor. Burada akla şu tür sorular gelmektedir:

Bu sözlerle kim kötüleniyor? Melekler mi, Şeytan mı, Allah mı?
Allah kendisini, kendi ağzından neden kötülüyor? Amaç nedir?
Bu sözler gerçekten Allah tarafından ve onun bir meleği olan Cebrail tarafından bir peygambere iletilmiş sözler midir?
Yoksa bu sözler, Allah'ı kötülemek isteyen Şeytan tarafından Allah'ı akılsız, mantıksız ve çeşit çeşit hatalar yapan biri olarak göstermeye çalıştığı ve kendisini de aslında gayet iyi ve mantıklı biri olarak göstermek istediği, Allah'ın ağzından aktarılmış düzmece sahte mektup örneği sözleri mi içeriyor?
Bu sözlerin içeriğine dikkatlice bakıldığında hangi yargıya varmak gerekir? Bu sözler gerçekten okur-yazar bile olmayan bir insanın sözleri olarak görülebilir mi?
Muhammed'in bir ünvanının "Resulüs Sakaleyn - Cinlerin Peygamberi" olduğu gözönünde tutulduğunda, bunlar gerçekten Allah'ın bir peygamberinin sözleri midir, yoksa cinlerle ilişkisi olarak, bazı geceler cinlerle buluşan ve vecd, trans ve rüyalar yoluyla onlardan ilhamlar alan bir medyumun sözleri olabilir mi?

Adem'e secde, Şeytan'ın azdırılması ve kader öğretisini iyi anlamak için yalnızca bunlardan doğrudan sözeden ayetler değil, kutsal sayılan bir kitap bir bütün olarak ele alınmalıdır. Burada dindar insanların da her zaman düşündükleri gibi Şeytan'ın hilelerinin olabileceği gözönünde tutulmalıdır. Bunları bilmeden bu türden meseleleri anlamaya çalışma, sahte bir parayı gerçek paradan ayırtetme örneğine benzetilebilir. Örneğin birisi gerçek ve sahte parayı birarada görürse ve gerçek paranın neye benzediğini bilmiyorsa o zaman ortaya büyük bir sorun çıkar. Bu kişi sahte parayı gerçek zannederek, gerçek paranın sahte olduğunu düşünebilir. Çünkü elinde gerçek parayla ilgili ölçütler yoktur. Adem'e secde ve kader konusunda da aynı şey geçerlidir. Bir kişi bir kitabı sorgusuz sualsiz Allah'tan olarak kabul ettiğinde de aynı şekilde yanıtlarını asla akıl ve mantık çerçevesine oturtamayacağı sayısız sorularla karşılaşacaktır. Para örneğinde olduğu gibi, bir kimsenin bunu değerlendirebilmesi için, ilk başta bu parayı basan Merkez Bankası'ndan gerçek parayla ilgili bilgileri almalıdır. Daha sonra bu kişi bu bilgilere dayanarak gerçek parayla sahte para arasındaki farkları görebilir. Benzer şekilde konu din olunca da bir kimse aynı şekilde araştırıcı olmalıdır. "Bozacının şahidi şıracı" diye bir söz vardır. Bu sözü para örneğine uygularsak, şöyle bir benzetme yapılabilir. İki dolandırıcı, birisini sahte bir parayla dolandırmak istiyorlar ve bu arada bu iki dolandırıcı sanki birbirlerini tanımıyorlarmış gibi yapıyorlar. Bizi dolandırmak isteyen dolandırıcı bizi ikna etmeye çalışırken, diğer dolandırıcı arkadaşı da ona şahitlik yapıyor. Bu örneği dinsel konuya uygularsak benzer bir örneği şu ayetlerde görebiliriz: Bu sözlerle kim kime şahitlik yapmaktadır. Burada bir medyuma cinleri mi şahitlik yapmaktadır?

Cin Suresi 1 (Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, harikulade güzel bir Kur'an dinledik. 2 Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.*

Gerçekte soru şurada yatıyor: Allah gerçekten kendisinden başka bir yaratığa secde edilmesini istemiş midir? Yoksa bütün bunlar Allah'ı akılsız ve mantıksız gösterme çabası mıdır? Bu konudaki yazılanlar acaba bir Yaratıcı sıfatıyla, gerçekten Allah tarafından ilham edilmiş sözler midir?

Bütün bu ayetlerin içeriği gerçek anlamda irdelendiğinde ortaya çıkan şey, büyük bir aldatmaca olarak görülmektedir. Burada iki varsayım öne çıkabilir:

Bu sözler gerçekten, evreni yaratan bir Yaratıcı tarafından ilham edilmiş sözlerse: Bu yaratıcı kendisini kötüleyen bir kitap göndermiştir. Bu sözler gerçekten, Şeytan tarafından evreni yaratan bir Yaratıcı'yı kötülemek amacıyla ilham edildiyse: Şeytan'ın dindar insanların Allah korkusunu istismar ederek ortaya çıkardığı sahte bir kitaptır. Tıpkı eski Türk filmlerinde olduğu gibi, oğlanla kızın arasını açmak için kötü kişi rolündeki kişi tarafından yazılan sahte bir mektup olayı gibidir. Örneğin diyelim ki kız zengin, oğlan fakir ve birbirlerini seviyorlar. Fakat kızın ailesi oğlanı fakir diye istemiyor ve kızın ağzından oğlana onun gururunu kıran bir mektup yazılıyor. Kız mektupta kendisinin zengin olduğunu ve bir züğürtle evlenemeyeceğini falan yazar. Oğlan mektubu okur okumaz büyük bir hayal kırıklığıyla oralardan uzaklaşır. Bir daha kızı görmez ve mektubun gerçekten onun tarafından yazılıp yazılmadığını sormaz, hatta bunu aklına bile getirmez! Bu arada, kızın ana babası kıza da başka yalanlar uydurup kızı oğlandan soğuturlar. Böylece, hem kız hem de oğlan birbirlerinin gerçekte neler düşündüklerinden habersiz, birilerinin yalanları yüzünden birbirlerine küsüp giderler. Bu tarz filmleri seyrederken seyirciler içlerinden hep şunu derler: Peki kardeşim niye bu mektubu okur okumaz alelacele karar veriyorsun? Neden birbirinizle bir kere yüzyüze görüşmüyorsunuz? Neden hemen bir kağıt parçasına inanıyorsun, neden bizi ayırmak isteyenler acaba bize bir oyun oynamış olabilirler mi demiyorsun? Bu örneğe göre, dindar kişilerin de benzer şekilde Allah'ın mektubunun-kitabının sahte olup olmadığını sorgulamaları gerekmektedir. Aksi takdirde dillerinden eksik etmedikleri "Şeytan'ın hileleri"ne kanmış olabileceklerdir!